6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) çerçevesinde, sözleşmeler tarafların iradelerinin karşılıklı ve uygun şekilde açıklanmasıyla oluşur. Özellikle kamu düzeniyle ilgisi olmayan borçlar hukuku sözleşmelerinde, Medeni Hukuk sözleşmelerinin aksine sözleşme serbestisi prensibi geçerlidir. Bu prensip, tarafların kanunda düzenlenmemiş sözleşmeleri kendi aralarında kurabilme özgürlüğünü sağlar. Bu prensibin doğal bir sonucu olarak, bir tarafın teklifiyle kabul eden taraf kabul beyanıyla bağlı hale gelir. Ancak, Türk Borçlar Kanunu'nun 28. maddesiyle, zarar gören tarafı bu bağlılıktan kurtaran istisnai bir kurum düzenlenmiştir. Söz konusu düzenleme, TBK’nın Aşırı Yararlanma (Gabin) başlığını taşıyan 28. maddesinde ifade edilmiştir. İlgili madde şu şekildedir:
‘‘(1) Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.
(2) Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.’’ şeklinde ifade edilmiştir.
Gabinin Şartları Nelerdir?
Sözleşme her iki tarafa borç yüklemeli ve bu borçlar, diğer borcun karşılığı olmalıdır
Sözleşmede yer alan edimler arasında açık bir oransızlık bulunmalıdır
Sözleşmede zarar gören konumunda olan kişi; zor durumda veya deneyimsiz olmalıdır.
Karşı taraf, zarar görenin bu durumdan yararlanma amacı gütmelidir.
Gabine Uğramış Kişi Ne Yapabilir?
Gabinin şartlarının bir arada gerçekleşmesi durumunda, zarar gören taraf, kanunda öngörülen süre içinde, sözleşmeyi baştan itibaren geçersiz kılabilme veya karşı taraftan edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini talep edebilme hakkına sahiptir. Ancak burada kanuna aykırılık, irade sakatlığı, muvazaa veya benzeri bir durum sözleşmenin geçerliliğini etkileyen unsurlar arasında bulunmamaktadır. Bu nedenle zarar gören taraf, sözleşmeyi başlangıçta iradesine uygun olarak kurmaktadır ve daha sonra bu bağlılıktan feragat edebilmektedir. Bununla birlikte, bu özel hükmün, irade serbestisiyle kurulmuş sözleşmelerin bağlayıcılığı ilkesine aykırılık teşkil edip etmeyeceği konusunda tartışmalar ortaya çıkabilir. Yargıtay, bu hususa ilişkin şu açıklamalarda bulunmuştur:
Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. (…) Sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır… …Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır.’’ (Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin E. 2014/13828, K. 2015/2161 sayılı 04.03.2015 tarihli kararı)
Sözleşme Serbestisi Prensibinin Kötüye Kullanılması Durumunda Ne Olur?
Yargıtay'ın kararlarında da belirtildiği üzere aşırı yararlanma durumunda dürüstlük kuralı ilkesi, sözleşmeye bağlılık ilkesini sınırlamaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinde yer alan dürüst davranma yükümlülüğü, tarafların sözleşme görüşmeleri sırasında uymaları gereken bir yükümlülüktür. Kanunun 2. maddesine göre, "Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz." Bu hüküm gereği, aşırı yararlanma durumunda aşırı yararlanan tarafın dürüst davranma yükümlülüğünü ihlal etmesi ve karşı tarafın kötü koşullarından yararlanarak sözleşme serbestisi hakkını kötüye kullanması söz konusu olabilir; bu tür davranışlar hukuk düzeni tarafından korunmaz.
Netice itibariyle, aşırı yararlanma durumunda zarar görenin sözleşmeden dönme veya sözleşme içeriğinin değiştirilmesini (oransızlığın giderilmesini) talep etme hakkını tanıyan TBK’nın 28. maddesi, sözleşmeye bağlılık ilkesine bir istisna oluşturmaktadır. Bu hüküm, hakkın kötüye kullanılmasına yaptırım sağlamanın yanı sıra olumsuz koşullarda bulunan tarafa koruma amacı gütmektedir. Bununla birlikte, aşırı yararlanma durumunda zarar görene kesin hükümsüzlük hükmü getirilmeden tercih imkanı bırakılmasıyla, bu düzenlemenin sözleşmeye bağlılık ilkesini tamamen ortadan kaldırmadığı da göz önünde bulundurulmalıdır.
Comments