top of page

Türk Ticaret Kanunu'na Göre Markanın Korunması Kapsamında Haksız Rekabet Unsuru

Güncelleme tarihi: 11 Oca 2023

6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunumuzda markaların korunmasına ilişkin olarak önemli düzenlemeler ve hükümler bulunmaktadır. Kanunun 55-63. Maddeleri haksız rekabet konusuna ilişkin olarak dürüstlük kuralına aykırı davranışlar, ticari uygulamaların, aldatıcı ya da rakipler arasında veyahut tedarik edenlerle müşteri konumundaki ilişkileri etkilemesi durumunda, hakkı zayi olan kişilerin başvuracağı bir yoldur.


Bir marka hakkının haksız rekabeti meydana getirecek bir şekilde kullanılması durumunda marka hakkı sahibi ya da hakkı zedelenen kişiler belirli bazı hususları talep etme hakkına ve olanağına sahiptir.


Öncelik olarak marka hakkı sahibi fiilin haksız olup olmadığı hususunun tespitini, haksız rekabetin men’ini haksız rekabeti meydana getiren sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasını, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmış ise bu beyanların düzeltilmesini, tecavüzün önlenmesi kaçınılmaz ise haksız rekabeti teşkil eden beyanların düzeltilmesini vs. talep edebilmektedir.


Diğer bir husus ise haksız rekabete ilişkin hükümler hem tescilli marka sahiplerine hem de tescilsiz marka sahiplerine bir takım hukuki imkanlar sağlamaktadır.


Sınai Mülkiyet Kanunu’nun markalara sağlamış olduğu korumalardan ise ancak usulüne uygun bir şekilde tescil edilmiş olan markalar faydalanabilmektedir. Bu hususta tescilli marka sahibi kişinin hem Sınai Mülkiyet Kanunu hem de Türk Ticaret Kanunu düzenlemelerinden ve hükümlerinden yararlanıp yararlanamayacağı hususu akla gelebilmektedir.


Yargıtay kararlarında da tescilli marka sahibi kişinin hem Sınai Mülkiyet Kanunu’nun marka kapsamına ilişkin düzenlemelerine göre hem de genel hükümlere ilişkin olarak talep edebileceği görüşündedir.


Fakat kısaca ifade etmek gerekirse eğer, tescilli marka sahibi kişinin, markasını korumada sahip olduğu hukuki olanakları tescilsiz markaya göre daha üstün olduğu görülmektedir.


Bu konu kapsamında ayırt edici özelliği barındırmayan ya da ticaret alanında herkesçe kullanılan işaretler, malın doğası gereği ortaya çıkan şekli, ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin sunulduğu zamanı gösteren veya malların ya da hizmetlerin diğer özelliklerini belirten işaretler marka olarak adlandırılmamaları gerekmektedir.


Ayırt edilicilik unsuru bazı Yargıtay kararları kapsamında ve doktrinde somut ve soyut ayırt edicilik şeklinde olarak ele alınmaktadır.


Soyut ayırt edicilik unsuru bir işaretin herhangi bir mal veya hizmetle ilişkisi olmaksızın marka olabilmek için gerekli şartları taşıyıp taşımaması ile ilgilidir. Yani bir işaretin soyut ayırt ediciliği yoksa hiçbir mal ve hizmet yönünden tescil edilmesi mümkün olmamaktadır.


Örneğin, “güzel”, “büyük”, “gerçek” gibi sözcüklerin veya olağan bir görünüşe sahip olan harf ve sayıların soyut ayırt ediciliği bulunmamasından ötürü tescili de mümkün olmamaktadır. Bu işaretler diğer bir takım ayırt edici işaretlerle birleştirilerek tescil edilse dahi markanın koruma kapsamına etki etmeyecektir. Soyut ayırt ediciliği olan işaretlerin, tüketiciler tarafından algılanması ve ayırt edilmesi kolaydır.


Somut ayırt edicilik hususu ise, bir işaretin belirli mal veya hizmet sınıfı açısından ayırt edici olup olmamasıdır. Yani somut ayırt ediciliği bulunmayan işaretin marka olarak tescil edilebilmesi mümkün olmakla birlikte başvuru kapsamındaki mal veya hizmet sınıfında tescil edilememektedir.


Somut ayırt ediciliği bulunmayan işaretler genellikle tescil edilmek istenen sınıflar yönünden cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar,amaç bildirmektedir. Örneğin, “çikolata” sözcüğünün normal şartlarda marka olabilmesi için soyut ayırt ediciliği bulunmaktadır. Ancak “çikolata” sözcüğünün çikolata emtiası açısından marka olabilmesi açısından somut ayırt ediciliği bulunmamaktadır.


Soyut ayırt edicilik hususu Sınai Mülkiyet Kanunu 4. maddesi kapsamında düzenlenmiştir. Somut ayırt edicilik ise Sınai Mülkiyet Kanunu mutlak ret nedenlerini düzenleyen 5-1/b maddesinde ele alınmıştır.


Önemli bir maddeyi ele almak gerekirse eğer, Türk Ticaret Kanunu kapsamında Haksız rekabet kısmı Dürüstlük kuralına aykırı davranışlar, ticari uygulamalar başlıklı 55. Maddenin 5.fıkrası gereğince; “Kendisini, mallarını, iş ürünlerini, faaliyetlerini, fiyatlarını, gerçeğe aykırı, yanıltıcı, rakibini gereksiz yere kötüleyici veya gereksiz yere onun tanınmışlığından yararlanacak şekilde; başkaları, malları, iş ürünleri veya fiyatlarıyla karşılaştırmak ya da üçüncü kişiyi benzer yollardan öne geçirmek,”ve


6. Madde gereğince; Seçilmiş bazı malları, iş ürünlerini veya faaliyetleri birden çok kere tedarik fiyatının altında satışa sunmak, bu sunumları reklamlarında özellikle vurgulamak ve bu şekilde müşterilerini, kendisinin veya rakiplerinin yeteneği hakkında yanıltmak; şu kadar ki, satış fiyatının, aynı çeşit malların, iş ürünlerinin veya faaliyetlerinin benzer hacimde alımında uygulanan tedarik fiyatının altında olması hâlinde yanıltmanın varlığı karine olarak kabul olunur; davalı, gerçek tedarik fiyatını ispatladığı takdirde bu fiyat değerlendirmeye esas olur,” şeklinde düzenlemeler yer almaktadır.


Haksız rekabet kurallarının gayesi yalnızca rakiplerin bireysel menfaatlerinin korunmasının yanı sıra piyasadaki diğer katılımcıların, tüketicilerin ve toplumun menfaatlerinin de korunması olduğu yönündedir.


Dürüst bir şekilde işlemekte olan rekabet düzeni ve ortamı meydana getirilmesinin yolu, dürüstlüğü aykırı eylemlerle bozulan bireysel ya da zaman zaman genel nitelikleti hak kayıplarına, zararlara karşı olarak hukuki önlemler alınmasına bağlıdır.


Haksız rekabetin zedelenmesi durumunda ticari sirkülasyonun ve prensiplerini zedelemekle birlikte ciddi hak kayıplarını da beraberinde getirmektedir. Akabinde bir takım kısıtlı ekonomik hedeflere ulaşma açısından tercih edilmekte ve uygulanmakta olan aklı ekonomik davranışlar toplamı olan rekabetin hukuka aykırı olarak icrası, haksız rekabet olarak adlandırılır.


Rekabetin olması gerektiği fakat belli bir sınırdan sonra da zararlı olduğu tartışmasız bir husustur. marka adı altında kendisine üstünlük sağlamak için her çareye başvuran kişi netice itibarıyla yalnızda diğerlerine hakkaniyete aykırı bir şekilde zarar vermekle kalmamakta ayrıca genel olarak toplumun reraf seviyesi içinde oynamış olmaktadır.


Keza farklı ülkeler ticaret serbestisi esasını kabul ettikten sonra, bu serbestinin rekabet bakımından da sınırlarını çizmek gerektiğini duymuşlardır. Avrupa Birliği’nde, ABAD’ın 1979 tarihli Cassis-de Dijon kararından beri, yerleşik görüş ise haksız rekabetin düzenleme alanı bulmasında merkez öğenin dürüstlük kuralı olduğudur.


Bu kapsamda marka adı altında belirlenen ibarelerin dürüstlük kuralına aykırı bir şekilde olmaması gerektiğidir. Öncelik esaslı unsur dürüstlük kuralına uygun bir şekilde hareket etmektir.


Haksız rekabet düzenlemelerinin ve hükümlerinin gayesi, yalnızca hakkın aldatıcı hareket ve sair araçlarla iyi niyet (dürüstlük) kurallarına aykırılık teşkil eder bir şekilde kötüye kullanılmasını engellemektir.


Dürüst ya da bozulmamış bir rekabet ortamının sağlanması ve korunması unsurları esastır. Keza bu kurallar yalnızca belli ya da belirli bir rakibe karşı değil, herkese karşı olarak ileri sürülmekte olan mutlak karakterli kurallardandır.

Haksız rekabet hükümleri ekonomik özellikli her çeşit rekabet alanında uygulama alanı bulabilmektedir. Haksız rekabet aslında temelde haksız eylemler olarak şeklinde ifade edilebilir. Fakat, haksız rekabetin varlığı için kusur yada zarar şartı ilke olarak aranmamaktadır.


Ekonomik rekabet bir Anayasal haktır. Ancak rekabetin dürüstlük kuralına uygun bir şekilde yapılması gerekmektedir. 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 54. Maddesinde bu konudaki ilkeyi açıkça belirtmektedir.


İlgili madde gereğince her iki fıkrada “dürüst” dürüstlük kuralı” terimlerine yer verilmiştir. Haksız rekabet unsuru aslında bir haksız eylem olmakla beraberinde varlığı için kural olarak, kusur ya da zarar şartı gibi unsurlar aranmamaktadır.

En üstünlük belirten ibareler doğası gereği mal veya hizmetin niteliklerine ilişkin ifadeler içerdiği için bunların münhasıran ya da markanın esas unsuru olarak tescil edilmesi SMK m.5/1-c hükmüne aykırılık oluşturmaktadır.


Özetle belirtmek gerekir ki haksız rekabete ilişkin düzenlemeler yalnızca ticari alandaki haksız rekabeti değil, tüm haksız rekabetteki eylemleri de beraberinde getirmektedir.


Bu nedenlerle haksız rekabet kavramı ticari hayatın olağan akışında en sık karşılaşılan ve en önemli konulardan biri olma niteliğine sahiptir. Bu hususta haksız rekabet unsurlarının tespiti önem arz etmektedir.


Haksız rekabet alanı hukukumuzda geniş bir alan içerisine yayılmış ve çok kapsamlı olan bir konu olarak yer teşkil etmektedir.


Açıklanan bu ifadeler sonucunda haksız rekabete ilişkin hususların meydana gelmesindeki durumların doğru bir şekilde tespit edilip, belirlenmesi gerekmektedir. Haksız rekabet belli sınırlar altında çizilmemiştir. Keza detaylı bir perspektif ile yaklaşılması gereken bir konudur.


Konu ile ilgili sorularınızı uzman avukatımıza sormak için aşağıdaki bölümden online avukat görüşme randevusu oluşturabilirsiniz.



38 görüntüleme0 yorum
bottom of page