Ceza yargılamaları sırasında avukatlar ve hakimlerden en çok duyduğunuz ilkelerden aşağıda bahsettik.
Aşağıdaki yazıda şu soruların cevaplarını bulacağız:
Dillerden düşmeyen adil yargılanma ilkesi nedir?
Duruşmaları herkes izleyebilir mi?
Hakimlerin tarafsızlığı ve bağımsızlığı nedir?
Hâkim duruşmada beni dinleyecek mi?
Şüpheden sanık mı yararlanır?
Kovuşturma aşaması ne zaman başlar?
Ceza yargılamalarında deliller nelerdir, her türlü delil ileri sürebilir miyiz?
Duruşmalar devam ederken yargıçlar değişebilir mi?
Yargılamanın bitmesi aşamasında sanığa son sözü sorulur mu?
Kapalı duruşma kimler içindir?
Tanığa doğrudan soru sorabilir miyim?
Aleniyet İlkesi
Açıklık (aleniyet); duruşmaya herkesin serbestçe girmesini ve duruşma salonunun açık tutulmasını gerektirir. Bu suretle sanığın halk önünde hesap vermesine ve halkın adalet dağıtımını denetlemesine olanak sağlanmış olunur.
Ceza yargılamasında en önemli ilkelerden biri duruşmanın halka açıklığı-aleniyet ilkesidir. Adalete olan güvenin sağlanması-korunması ile adil bir yargılamanın gerçekleşmesi açısından vazgeçilmezdir. Yargılamaya katılan taraflar ve diğer kişiler için temel insan haklarının korunması açısından önemlidir. Bu ilke suç işlenmesinin önlenmesi ile yargıçların adil karar verme yükümlülüklerinin yerine gelmesi açısından önemli bir işleve sahiptir.
Hukuk devletinin bir sonucu olan bu ilke, adil bir yargılamanın ön şartıdır. Duruşmaların aleni olması, insanların demokrasiye ve adalete olan güvenini artırır. Hukukun üstünlüğü ve yargının etkinliğini sağlayan usul, mahkemelerde duruşmaların herkese açık yapılmasıdır. Duruşmaların kapalı yapılması ancak kanunun öngördüğü durumlarda söz konusu olabilir. CMK m. 182 vd., 289/1f maddeleri bu aleniyet ilkesinin istisnalarını düzenlemiştir. Bu hakkın düzenlendiği diğer yerler ise AY m. 141/1, İHEB m. 10, İHAS m. 6/1, MvSHS m. 14/1 maddeleridir.
Halka açıklık ilkesi, kovuşturmada geçerli olup, soruşturma evresinde önemli ölçüde gizlilik egemendir. Bunun nedeni, bir taraftan sanığın lekelenmeme hakkı, diğer taraftan da, delillerin güvence altına alınması gereğidir.
Duruşmanın açılığı kaidesinin ihlali, “hukuka kesin aykırılık” denilen, mutlak temyiz sebeplerindendir. (CMK m 289). Adaletin gizli kapaklı dağıtılması sonuca tesir edebileceğinden, son kararın bozulması ve yeniden açık duruşma yapılması kabul edilmiştir. Bu halde bozma lazımdır. Çünkü bozma üzerine açık duruşma yapılarak zararın tamiri mümkündür. Fakat gizli yapılması gereken bir duruşma açık yapılmış ise, hüküm bozulmayacaktır, çünkü yeniden gizli duruşma yapmakla zararı telafiye imkân olmadığından bozmanın da manası yoktur.
Ceza Muhakemesinde Doğrudanlık İlkesi
Doğrudanlık, yargılamayı yapan yargıcın, doğrudan doğruya sanığı sorguya çekmesini, mağdur, tanık ve bilirkişiyi dinlemesini, keşfi yapmasını ve bu kanıtları değerlendirip karar vermesini gerektirir. Yargılama yapan ile hüküm veren aynı yargıç olmalıdır. Yargıcın ya da yargıçlardan birinin değişmesi durumunda, işlemlerin yenilenmesi, adil yargılama gereğidir. Çünkü vicdani kanı, tutanaklara göre değil, duruşmada edinilen izlenimlere göre oluşacaktır. Tutanakları okuyarak kimi oturumlara katılan ya da hiç katılmayan yargıcın, hüküm vermesi sakat bir işlemdir. Taraflarla ve kanıtlarla diyalog kurmayan yargıçların hükmü vermemesi gerekir. Yargıtay’ın da tutanaklara dayanarak yerel mahkemenin yerine geçerek (tanık doğru söylüyor, yalan söylüyor) gibi kanıtları değerlendirmesi, doğrudanlık ilkesine aykırıdır.
Mahkemenin, daha doğrusu, hâkimin kararını delillerle doğrudan doğruya, bizzat temasa geçerek vermesini ifade eden ilkeye vasıtasızlık ilkesi denmektedir. Yani, kararı verecek olan mahkeme veya hâkim, delil sözlü ise, dinleyecek, yazılı ise, okuyacak, eşya veya iz şeklinde ise, görecektir.
CMK m. 217/1., m, 188/son da bu ilke dile getirilmiştir. Öte yandan bu ilkenin sonucu olarak, tanıkların duruşmada doğrudan doğruya dinlenmeleri aranmıştır. Açıkça yer verilen bazı istisnalar dışında tanıkların önceki ifadelerinin duruşmada okunmasıyla yetinilmez. (CMK m. 210 vd.) Yine sanık daha önce sorguya çekilmiş olsa bile duruşmada tekrar sorguya çekilmek zorundadır (CMK m. 191/3c-d).
Mahkeme delillerin muhtevalarını kaide olarak vasıtasız bir surette öğrenir. Ön soruşturmada bir yazılı işlemde tespit edilmiş olan delillere atıf yapılamaz. Bütün deliller duruşma evresinde ortaya konacak ve mahkemece vasıtasız olarak öğrenilecektir. Bu kaidenin de, bir tanığın veya bilirkişinin naip hâkim veya istinabe olunan mahkeme vasıtası ile dinlenmesinde olduğu gibi, istisnaları yok değildir.
Ceza Muhakemesinde Dürüst İşlem (Adil Yargılanma) İlkesi
Ceza muhakemesi işlemlerinin kandırma, yanıltma veya zora dayalı olmadan kanunlarda öngörülen esaslar çerçevesinde yapılmasıdır. Yargıç, duruşmada iddia ve savunma makamlarına eşit mesafede durup taraflardan birine iltimas anlamına gelecek davranışlardan kaçınmak durumundadır.
Batılı ülkelerde silah eşitliği olarak geçen bu ilke hukukumuzda dürüst işlem ilkesi olarak mütalaa edilmektedir. Bugünkü anlamı ile silah eşitliğinden anlaşılması gereken savunma makamının bir hukuk devletinde kendisine tanınmış olan hakları gerçekten kullanabilmesidir. İHAS m. 6 ve MvSHS m. 14’te bu hakların neler olduğu belirtilmiştir.
Ceza Yargılamasında Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkesi
Bağımsızlık kimseden emir almamak, tarafsızlık ise iddia ve savunma makamları bakımından objektif davranmak birini veya diğerini kayırmamak demektir. Bir mahkemenin taraflara güven verme zorunluluğu vardır. Tarafsız ve bağımsız olmayan yargıçların vermiş olduğu kararların hukuk devletinde yeri yoktur. Özellikle siyasal iktidarın güdümüne ya da ülkede mevcut başkaca erklerin etkisinde kararlar vermek bu ilkeye ve hukuk devleti ilkesine aykırılık arz eder. Bu ilkeye ilişkin olarak AY m. 138, İHEB m. 10, İHAS m.6/1, MvSHS m. 14/1 ve CMK m. 22 vd, de düzenlemeler mevcuttur.
Ceza Yargılamasında Meram Anlatma (Savunma Hakkı) İlkesi
Her sanığın derdini anlatabilmesini, hiç ya da gereği gibi dinlenmeden mahkûm edilememesini, öne sürülen iddiaları ve aleyhine olan delilleri çürütebilmesini ve bu sayede muhakemenin gidişine etki edebilmesini ifade eden ilkeye denir. Çağdaş muhakeme hukukunda sanık belli hakları ve yükümlülükleri olan ve muhakemenin gidişine etki edebilen bir muhakeme süjesidir. Bu ilke bir savunmanın yardımından faydalanmayı da içerir. Sanığa savunmasını yapacak imkân ve olanakların tanınması gerekir. İmkânları yoksa ücretsiz müdafii, delillere ulaşabilme ile lehine olan delillerin toplanmasında gereken işlemlerin yapılmasıdır.
Ayrıca duruşmada savunmasını yapacak kadar süre ile ortamın hazırlanması bu ilkenin başka bir görünüş şeklidir. Uygulamada mahkemeler iş yoğunluğunu bahane ederek bırakın sanığa, müdafiine bile müdahale ederek etkin bir savunma yapılmasını engellemektedirler.
Ceza Muhakemesinde Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi
Ceza yargılamasında amaçlanan maddi gerçek yani kanunda suç sayılan fiilin sanık tarafından işlenip işlenmediğinin tespitidir. Söz konusu fiilin sanık tarafından işlendiği %100 sabit olmadığı takdirde beraat kararı verilmelidir. Buradaki saik suçsuz bir kişinin mahkûm olmasındansa suçlu birinin beraat etmesine tercih edilmesidir. Bu durumun kamu düzenine daha uygun düşeceği kanaatidir. Bu bir tercih olup bin suçlunun cezasız kalması bir masumun mahkûm olmasına tercih edilmesidir. Kuşkudan sanığın yararlanacağı evrensel bir ceza hukuku ilkesi olup varsayımlara dayanarak mahkûmiyet hükmü kurulmaz. Bu ilke masuniyet karinesinin görünüş şeklidir.
Ceza Muhakemesinde Davasız Yargılama Olmaz İlkesi
Toplumsal düzeni ihtilal ettiği iddia edilen bir fiil söz konusu olduğunda iddia makamı bunu bir iddianame ile yetkili ve görevli mahkemeye gönderir. Hukuk düzenimizde şahsi dava 5271 sayılı CMK ile ortadan kaldırıldığından iddianamenin şikâyete bağlı bir suç dahi olsa iddia makamınca bir iddianame ile düzenlemek durumundadır.
Kanun kovuşturmanın başlayabilmesini mahkemece iddianamenin kabulü şartına bağlamıştır. (m.170 vd. CMK) yine kanunumuzda “hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında verilir (m. 225 CMK) demektedir. Bu durumda fiilin suç olduğu ile sanığın cezalandırılması gerektiğinin ileri sürülmesi durumunda bir davanın söz konusu olması gerekmektedir, bu ilkeye de davasız yargılama olmaz ilkesi denmektedir. Bu sistemin esasları şunlardır:
Hâkim işe re’sen elkoyamaz; davasız yargılama olmaz. Dava, kural olarak devletin davasıdır ve bunun için savcılık teşkilâtı kurulmuştur.
Hâkim, tarafların delilleriyle bağlı değildir (CMK m. 225/2); maddi gerçeğin araştırılması kuraldır.
Sanık bir muhakeme objesi değil, muhakeme kişisidir, bazı hakları ve yükümlülükleri vardır.
Ceza Muhakemesinde Maddi Gerçeğin Araştırılması İlkesi
Ceza yargılamasında amaç maddi gerçeğin araştırılmasıdır. Medeni hukuk yargılamasın da ise ağırlıklı olan şekli gerçeğin bulunmasıdır. Kamu düzenine ilişkin davalarda medeni yargılamada da yargıçlar kimi zaman re’sen araştırmaya girebilmektedirler. Fakat bu yetki ceza yargılamasında olduğu kadar geniş değildir.
Yargıtay’ın 19.4.1993 tarihli bir kararına göre; ceza yargılamasının amacı hiçbir duraksamaya yer vermeden maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bu araştırmada, yani gerçeğe ulaşmada mantık yolunun izlenmesi gerekir. Gerçek; akla uygun ve realist, olayın bütünü veya bir parçasını temsil eden kanıtlardan veya kanıtların bütün olarak değerlendirilmesinden ortaya çıkarılmalıdır. Yoksa birtakım varsayımlara dayanılarak sonuca ulaşılması, Ceza Yargılamasının amacına kesinlikle aykırıdır, Ceza Yargılamasında kuşkunun bulunduğu yerde, mahkûmiyet kararından söz edilemez. Bu ilke evrenseldir.
Mahkemeler her şeye rağmen gerçek değil ancak hukuka uygun elde edilmiş ya da edilecek delilleri kabul eder. Maddi gerçeği araştırmanın sınırı delil yasaklarıdır.
Maddi gerçeğin araştırılması ilkesinin sonucu olarak, mahkeme, muhakemeye katılanların iddiaları, özellikle de sanığın itirafı ile bağlı değildir (CMK m. 225/2). Yine medeni yargılamanın aksine yoklukta muhakeme istisnaidir (CMK m. 194 vd., HUMK 409). Sanığın duruşmaya gelmemesinden, onun suçluluğu sonucu çıkarılamaz. Nihayet mahkeme, ileri sürülen delillerle bağlı değildir, kendiliğinden delil araştırabilir. Oysa medeni yargılamada, tarafların ileri sürmediği iddiaları hâkim kendiliğinden göz önüne alamayacağı gibi, bunları hatırlatmada dahi bulunamaz (HUMK m. 75/1).
Nihayet ceza muhakemesinde, medeni yargılamadan farklı olarak ispat yükü sorunu yoktur. Sanığa susma hakkı tanıyan bir sistemin, savunmaya ispat yükü getirmesi düşünülemez.
Ceza Muhakemesinde Delillerin Serbestliği İlkesi
Suç hukuka uygun şekilde elde edilen her türlü kanıtla ispat edilebilir. Hukuka aykırı şekilde elde edilen kanıtlar hükme esas alınamaz. Hukuk yargılamasında yargılamanın taraflarının kanıtları iddialarını dayandırdıkları bilgi ve belgeleri mahkemeye getirmeleri zorunludur. Zira medeni yargılamada kişisel çıkarlar ön plandadır. Tarafların üzerinde anlaştıkları konularda yargıç bağlıdır. İkrar herhangi bir kanıtla desteklenmese bile bir araştırmaya dahi konu olmadan yargıcı bağlar. Yargıç kural olarak bizzat kanıt araştırmaz. Zira medeni yargılamada şekli gerçek aranmaktadır. Buna karşılık ceza yargılamasının amacı maddi gerçeğin açığa çıkarılmasıdır. Gerçek, akla uygun realist, olayın bütünü veya bir parçasını temsil eden kanıtlardan veya kanıtların bütün olarak değerlendirilmesinden ortaya çıkarılacaktır. Ceza yargıcını maddi gerçeğe ulaştırabilecek her şey kanıt olabilir, davanın tarafları kanıt ileri sürebilir, yargıç kendiliğinden kanıt araştırabilir, kanıt ileri sürmede zaman kısıtlaması yoktur. Ancak yargıcın kişisel bilgisini hükme dayanak yapamaması gerekir.
Ceza Muhakemesinde Duruşmanın Kesintisizliği İlkesi
Yargılamanın kesintisiz sürmesi de, CMK’nın kabul ettiği bir ilkedir. Doğrudanlık kuralı, yargıçların duruşmadan elde ettikleri izlenimlere göre hüküm vermelerini ve duruşmanın bir kez başladıktan sonra aralıksız sürmesini de gerektirir. Ara verme istisna olup yasada gösterilmiştir. Davanın bir duruşmada ve bir günde görülmesi, ilke olarak kabul edilmiştir. Parçalı yargılama uygulanmasının ortadan kalkması gerekir. Bununla birlikte, maddenin son fıkrasına göre, toplu mahkemelerde bir duruşmada bitmeyecek davada, herhangi bir nedenle hazır bulunamayacak üyenin yerini alıp, oya katılmak üzere yedek üye bulundurulması öngörülmüştür. Yargıç sıkıntısı karşısında, yedek yargıç bulundurma zorunlu tutulmamıştır. Konuyla ilgisi nedeniyle belirtmemiz gerekir ki, uygulamada duruşmaya katılan yargıçlar değişmektedir. Bunun için bulunan formül, (eski tutanaklar okundu) ibaresinin duruşma tutanağına yazılmasıdır. Bu yolla, yeni katılan bir yargıç, duruşmayı baştan itibaren izlemiş gibi, sanki dosya ile ilgisi bilgi sahibi olmaktadır. Oysa önceki tutanaklar okunmamaktadır. Bu yapay sonuç, ceza yargılamasının prestijini kıran bir yöntemdir. Gerçeğe uygun olmadığını herkesin bildiği, Yargıtay tarafından da denetlenmeyen bu noktanın, uygulamadan kaldırılması kaçınılmazdır.
Duruşmanın kesintisiz olması da kanunun duruşma için kabul ettiği bir özelliktir. Mülga 219. maddede bunu “duruşma ara vermeksizin devam eder” diye ifade etmiştir. Yeni kanun bu özelliği CMK 190/1 de vurguladı. Bu özellik sözlülük ve bağlılık özelliklerinin olduğu kadar, delillerin takdiri ve kanaate göre hüküm verilmesi esaslarının da zaruri bir neticesidir.
Kesintisizliğin ara verme biçiminde istisnaları vardır. Ancak ara verme istisnası kısa olmalıdır kesintisizlikten söz edilebilsin.
Duruşmanın bağlılığından maksat, şahıs yer ve zaman bakımından duruşma işlemleri sırasında bir bağ kabul edilmesidir. Mesela duruşmada hakimlerin aynı olması şarttır. Duruşma işlemleri kaide olarak aynı salonda yapılır. Duruşmanın kesiksiz olması da zaman bakımından bağlılıktan başka bir şey değildir.
Ceza Muhakemesinde Yüzyüzelik İlkesi
Yüzyüzelik ilkesi; tarafların ve özellikle sanığın, yargılamada hazır bulunmalarını, iddia ve savunmadan haberdar olmalarını ve yargıç önünde ve birbirlerinin yanında dinlenmelerini gerektirir.
Gerçek anlamda delil tartışması yapılmasını amaçlayan kanun koyucu buna ilişkin düzenleme yapmıştır. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın müdafiinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık, müdafii veya kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilirler. Ancak hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir (CMK m. 216). Sanığa son sözün verilmemesi mutlak bozma nedeni sayılmıştır (CMK 289/1-b,h; CMUK 308/8 md). Son sözün verilmemesi, sanığın savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurmaktadır. Zira, bu aşamada bile sanığın savunma delilleri ileri sürmesi veya savunmasını hazırlayabilmek için süre talep etmesi mümkündür.
Sözlülük İlkesi
Sözlülük; iddia savunma ve anlatımların konuşmalı olarak yapılmasıdır. İstinabe yolu ile ya da naip aracılığıyla dinleme, doğrudanlık ilkesinin bir ayrıcalığıdır. Zorunlu kalınmadıkça bu yola başvurulmamalı ve sonuca etkili tanıklar huzurda dinlenmelidir. Duruşmada sözlü olarak ne söylenmişse, ancak onun karara temel kabul edilmesini ifade eden ilkeye de sözlülük ilkesi denmektedir. (CMK m. 201, 210, 215, 216, 217/1).
Bu ilke, kural olarak, kovuşturma safhasında söz konusu olur. Her şey, özellikle sanığın sorgusu, delillerin dinlenmesi, son iddia ve savunmalar hep sözlü yapılacaktır. Duruşmada konuşulmamış hususların karar verme sırasında göz önünde tutulması mümkün değildir. Konuşulmamış olmak burada var olmamak, meydana gelmemekle eş anlamlıdır. Bu ilke ile vasıtasızlık ilkesi arasında sıkı bir ilişki vardır. Gerçekten, sözlü muhakeme aynı zamanda vasıtasızlık ilkesinin hâkim olduğu bir muhakemedir.
Yazılılık ilkesi ise, muhakemede yazılı olarak ne söylemişse, ancak onun karara temel kabul edilmesini ifade eder. Ceza Muhakemesinin soruşturma evresi safhasına, kural olarak, yazılılık ilkesi hakimdir.
Duruşmanın sözlü olması, dosyadaki bütün belgelerin okunmasını gerektirmez. Ancak okunmayanlarda mahkemece nazara alınmayacaktır. Hangi belgelerin okunacağı, hangi belgede tespit edilmiş işlemlerin tekrar edileceği tafsilatlı bir şekilde düzenlenmiştir.
Doğrudan Soru Yöneltme Duruşmanın Aleniyeti İlkesi ve İstisnası- Kapalılık
Kural olarak duruşmalar, alenidir; yani herkese açıktır. Ancak bazı durumlarda, Mahkeme tarafından duruşmanın kapalı yapılmasına karar verilebilir.
Duruşmaların kapalı olmasının istisna değil de kural olduğu yargılama, çocuk
yargılamasıdır. Eğer sanık on sekiz yaşını doldurmamış ise, kural olarak duruşmalar kapalı yapılır.
Duruşmanın Sözlülüğü ilkesi
Sözlülük, duruşma devresinde esastır.
Yani, bir CMK müdafii, tüm beyanlarını sözlü olarak duruşmada dile getirebilecektir. Ancak elbette yazılı olarak da işlemler yapılabilir.
Doğrudan Soru Yöneltme Hakkı İlkesi
Özellikle avukatlar yönünden olumlu bir düzenleme, Yeni Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 201. maddesi ile müdafiin veya vekilin tanıklara doğrudan soru yöneltme hakkının
getirilmiştir. Böylece avukatlar, hakimleri aracı kılmaksızın doğrudan sanığa, müştekiye, tanığa, bilirkişiye doğrudan soru yöneltebilecektir.
Duruşmada gözetilmesi gereken ilkeler konusu ve Ceza Hukuku konuları ile ilgili sorularınızı uzman avukatımıza sormak için aşağıdaki bölümden online avukat görüşme randevusu oluşturabilirsiniz.
Comments